Mektebi-i Sultani Nedir?


Galata Sarayı Humayun Mektebi adıyla da bilinen bu kurum enderuna (saray mektebi) üst düzeyde eğitimli görevli yetiştirirdi. O yıllarda enderun, Osmanlı sarayında padişahın günlük yaşamını geçirdiği, sarayın eğitim birimlerinin, kütüphanenin, hazine odasının yer aldığı büyük bahçe içine kurulu bir kompleksti.

Ve burada, başta padişah olmak üzere, saraydaki diğer görevlilerin danışabileceği, bir çok alanda bilgi sahibi kişiler hizmet vermekteydi. Bu kişilerin eğitimi ise 15. yüzyıl sonundan (1481) 18. yüzyıl (1715) başlarına kadar işlevini sürdüren Galata Sarayı Ocağı ‘nda veriliyordu.

Evliya Çelebi ‘nin aktardığı üzere; sultan II. Beyazıd (1481 – 1512) bir kış günü Galata sırtlarında avlanırken son derece bakımlı büyük bir bahçe içinde köhnemiş küçücük bir kulübe görür. Kulübenin sahibi Gül Baba ile tanışan padişah, onu bahçeye gösterdiği özenden dolayı ödüllendirmek ister ve Gül Baba’nın isteği üzerine bu bahçeye bir mektep ve bir darülşifa (hastane) inşaa ettirir.

Hikaye her ne kadar bize okulun bir dilek üzerine kurulduğunu söylese de biz biliyoruz ki; İstanbul’u alan Fatih, antik kültürün izlerini taşıyan bu şehirde kuracağı devletin payidar olabilmesi, mesela bir Bizans İmparatorluğu gibi bin yıl yaşayabilmesi için, önceki kültürleri araştırmakta ve sürekli verdiği talimatlarla çevrilen klasik eserleri okumaktaydı. İşte bunlardan biri olan Platon’un ( Eflatun MÖ 427 – 347) “Devlet” adlı eseri; devleti ancak filozofların yönetebileceğini yazmaktadır. Peki Osmanlı’nın yükselmeye başladığı o yıllarda devleti yönetecek filozoflar nasıl yetiştirilecekti? Saray Okulu vardı ancak bu okula gelecek öğrencilerin ilk ve orta öğrenimleri nerede verilecekti? İşte bu düşüncelerin neticesinde, II. Bayezıd, babası Fatih’in idealindeki okulu “Galata Sarayı Ocağı” adıyla kurarak Osmanlı Saray eğitiminin önemli bir parçasını oluşturmuş oluyordu.

1675 yılına gelindiğinde ise, ocaktaki içoğlanlardan yeteneklileri saraya alınırken diğerleri süvari bölüklerine dağıtılır ve kurum on yıllığına tasfiye edilir. 1715 yılında yeniden açılan ocak, tekrar acemioğlanların eğitimini üstlenir.

1820 yılına dek Osmanlı’nın en önemli kurumlarından biri olan Galata Sarayı Medresesi bu yıldan sonra Tıbbiye ve Askeri Kışla olarak kullanılır.

Sonraki yıllarda gün geçtikçe önemi ve işlevi artan kurum, Osmanlı’da Batılılaşma döneminin ve Tanzimat uygulamalarının bir sembolü olur. Çünkü bu kez de Osmanlı’da hukuksal, siyasal, ve sosyal alanda gerçekleştirilecek yenilikleri yaşama geçirecek aydın kadrolara ve bu kadroların yetiştirilmesi için, geleneksel eğitimin dışında batılı programları da bünyesinde barındıran bir eğitim kurumunua ihtiyaç vardır. Bu amaç doğrultusunda 1 Eylül 1868’de sultan Abdülaziz ‘in katıldığı bir törenle Mekteb-I Sultani adıyla kurum yeniden faaliyete geçer. Dönemin Paris Büyükelçisi Cemil Paşa ile Hariciye Nazırı Fuad Paşa ‘nın çabalarıyla kurum Fransa’daki lise eğitimine denk ve aynı kalitede öğrenci yetiştirir. Ve bu öğrencilerin arasında katolik, ortodoks ve musevi öğrenciler de vardır. 9 – 12 yaşlarında, öğretime başlayabilen bu öğrenciler dil durumlarına göre fransızca ya da türkçe hazırlık okumaktadırlar. 1908 yılında müdür Tevfik Fikret Bey ‘in yaptığı yeniliklerle; ilk, orta ve lise için 3’er yıllık program hazırlanarak eğitim süresini 9 yıla çıkar. Ayrıca Farsça, Arapça, İtalyanca, Latince, Rumca, Ermenice ve Almanca dersleri isteğe bağlı olarak seçmeli ders statüsüne getirilirken, piyano ve keman dersleri de programa dahil edilir.

1924 yılında kurum, Galatasaray Lisesi adıyla ve Cumhuriyet devrimlerine uygun olarak eğitime başlar. Tenefüslerde Fransızca konuşma zorunluluğu kaldırılır ve genel kültür dersleri Türkçe verilmeye başlar. 1967 yılında okula kabul edilen kız öğrenciler için Feriye Sarayları hizmete açılır. Bir yıl sonra Mektebi Sultani’nin 100. Kuruluş yılı kutlamaları nedeniyle dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle liseyi ziyaret eder. 1975’de ise kurum, Anadolu Lisesi konumuna getirilir ve eğitim 8 yıl olur. Son olarak, 14 Nisan 1992 yılında Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand ile 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal arasında imzalanan protokolle ilkokul ve üniversite eğitimini de kapsayan Galatasaray Eğitim Öğretim Kurumu (GEÖK) hayata geçirilir.

Atatürk / NUTUK’dan alintidir;
(dileyenler bkz. http://www.nutuk.org/pdf/1150)

‘Bugün hala SULTANİ MEKTEBİNİN salonlarını aleyhimize konferans verdirmek için ecnebilere açık bulunduranlar var,bu gibilere LANET’

(Ulu Önder Atatürk,bu sözleriyle Galatasaray camiasının bütününü değil,o günün şartlarında mandacı ve himayeci görüşe teslim olmuş 3-5 çapulcuyu hedef almıştı muhakkak.)

“Fransa bayrağının mağlup Türk toprakları üzerinde gururla dalgalanmasını sağlayan,nam-ı diğer(Küçük Fransa) Galatasaray camiasına ve ordumuz ileri gelenlerini en güzel şekilde ağırlayan Galatasaray Lisesi öğretmen ve görevlilerine teşekkürü bir borç bilirim.”

1919
Louis Franchet d’Esperey
Fransa İşgal Orduları Kumandanı

Louis Franchet d’Esperey Kimdir?

Babası, Afrika‘daki Fransız Süvari Alayı’nda subay olan d’Espèrey 25 Mayıs 1856‘ da Cezayir‘de dünyaya geldi. 1876‘da Fransız Askeri Akademisi ( Saint-Cyr )’dan mezun olan d’Espèrey, 1914 yılına kadar sırasıyla Fransız Endonezya’sı, Çin ve Fas‘ta görev aldı. Bu tarihte Birinci Dünya Savaşı‘nın patlak vermesiyle Fransa‘ya geri çağrılan d’Espèrey daha sonra sırasıyla Charleroi ve Chemin des Dames Muharebelerinde görev aldıktan sonra Generalrütbesiyle Balkan Cephesi‘ne sevk edildi. Buradaki muharebeler esnasında İngiliz subaylar tarafından kendine verilen “Azgın Frankie” lakabıyla ün saldı.

Franchet d’Espèrey, İşgal Kuvvetleri Kumandanı olarak tayin olduğu İstanbul‘da, 8 Şubat 1919 günü atıyla Galata Caddesi’nde Türk Bayrağı‘nın üzerinden geçerek yapmış olduğu sözde gövde gösterisi sonrasında Türk halkının büyük nefretini kazanmıştır. Yine aynı yıl Macaristan‘da Macaristan Sovyet Cumhuriyeti‘ne karşı yapılan savaşta görev alan d’Espèrey bu başarılarının ardından 19 Şubat 1921 günü Mareşal ve Sırbistan OnursalVoyvoda‘sı nişanlarına layık görülmüştür.

15 Kasım 1934‘de Fransız Dili Akademisi başkanlığına seçilen d’Espèrey, 8 Temmuz 1942 tarihinde Albi’de yaşamını yitirmiştir. Ölümünün ardından ismi Sırbistan‘ın başkenti Belgrad‘da bir caddeye verilmiştir.

Kaynak: (http://tr.wikipedia.org/wiki/Louis_Franchet_d’Esp%C3%A8rey)

Fenerbahçe Kulübünün her tarafa mazhar-i takdir olmus bulunan asari mesaisini isitmis ve bu Kulübü ziyaret ve erbab-i himmeti tebrik etmeyi vazife edinmistim. Bu vazifenin ifasi ancak bugün müyesser olabilmistir. Takdirat ve tebrikatimi buraya kayd ile mübahiyim.’

ata_fener_2_02

5.5.1334 (3.5.1918)
ORDU KUMANDANI
Mustafa Kemal

16 Yanıt to “Mektebi-i Sultani Nedir?”

  1. sizce yoruma gerek var mı? bence yok..Samimi ve herşeyden bihaber g.saray taraftarlarını tenzih ederim.onlar g.sarayı bir futbol kulübü olarak görmüş sevmişlerdir.Ama gelin görün ki,g.saray lisesi (ki g.saray spor kulübün köküdür) amacı,işleyişi ve misyonu bu gün bize gösterilmeye çalışıldığından çok daha farklıdır.mesela bu okul mezunları her nedense bir fransa seyahati mutlaka yaparlar.bu okul mezunu olupta bir balta sap olamamış kişi yoktur.çoğu memleketin kilit noktalarında ve özellikle de medya da yuvalanmışlardır.(ali kırca,m.ali birand)
    fransa da yapılan bir araştırmada fransızların çoğunun yurt dışında tuttukları takım g.saray olarak belirlenmiştir.
    abd başkanı ülkemize gelip,ufaktan bop ve ılımlı islam açılımlarını içeren tarihi konuşmasını yapmak için bu okulun bahçesini tercih etmiştir.başkanların dışkısını dahi alıp götüren bu megaloman ve panaroyak ülke acaba manzarası nedeniyle mi g.saray lisesini seçmiştir.böyle ihtimal varmıdır sizce?Burada gösterdiğimiz tepki g.saraylı taraftarlara değil,bizzat ülkemizde misyonerlik faaliyeti gösteren lisenin kendisinedir.kökü neredeyse 400 yıl olan bu köklü okulun,yurdumuzda oluşturduğu ve yürüttüğü lobi faliyetlerinin,neden önlenemediği merak konusudur..işte lise orada.üniversite orada..buyrun engelleyin..kolaysa tabi…saygılarımla..

    • osman Says:

      bakın iyi güzel söylüyorsunuz ama Atatürkden sonra çok şey değişti Atatürkün bile bu liseye verdiği önem çok büyük keşke onuda yazsaydın yazına galatasaray batuya açılan bi kapı oldu bu ülke için lisedeki fransa bayrağınada takma bu kadar biraz milliyetçi olan ülkemizin sularında Türk bayrağı takmayan amerikan donanmasına laf edin

    • murat Says:

      Tarihten yoksun olan fenerlilerin ikide bir galatasaray lisesine fransa bayragi asildi diye gevelenip dururlar.isgal kuvvetleri isgal ettigi ulkenin resmi kurumlarina kendi bayraklarini asarlar.istanbulun diger resmi makamlarinin oldugu fotograflara ve o gunun fotograflarina iyi bakin her yerde fransiz ingiliz amerika bayragini gorursunuz..Bende soyle bir iddia da bulunabilirim.fenerbahcede ittihat ve terakkicilerin kulubudur, ittihatcilerle almancidirlar. alman liselerin de okuyanlarda alman ajanidir. AMA ben sana fenerbahce tarihinin gercek iki yonunu aciklayayim.ATATUTK’e suikast duzeleyen bir fener bahce kulub baskaniniz var.Bizzat Ataturk’un imzasiyla idam edildi.digeri Sukru saracioglunun hile ile bugunku kadikoy stadini( odul olarak adini saracoglu olarak degistirilen,)fenerbahce kulubune devretmistir.

  2. Göktürk Says:

    Ulu Önder Mustafa Kemale 24 kasım 1934 yılında verilmiş olan ATATÜRK soyadı ne hikmetse sizin belgelerinizde 1918 yılında geçiyor, yapmayın bunu müzedeki referans aldığınız kitabın 1940’lı yıllarda zamanın başbakanı Şükrü Saraçoğlu tarafından fenerbahçeli bir gazeteciye yazdırıldığını bu tarih işleriyle ilgilenen herkes bilir.

    • Sayın Göktürk,

      “Mustafa Kemal” ismi yanına “ATATÜRK” eklemek tamamen bir asistan hatası.Atatürk adına duyulan saygı,sevgi ve her fırsatta anma isteğinden gelen bu hatayı tespit etmede ki dikkatinizden ötürü sizi kutluyor,nazik ikazınız için teşekkür ediyoruz..
      Saygılarımızla

  3. Gs lisesinin tarihi bu uyduruk klişe cümlelerle kirlenebilir değildir,olamaz.Bir kere nutukta sözü geçen cümlenin öncesini ve sonrasını okursanız M.Kemal’in Mekteb-i Sultani’nin o dönemki yöneticilerini suçlamadığını anlarsınız. Bir de sözüm ona Louis Franchet d’Esperey’in teşekkür mektubu vardır.Bu da ‘kendi tarihini bile uyduruktan yazan Fb camiasının iğrenç bir iftirsıdır.Çünkü bahsedilen dönemde bu Fransız komutan İstanbul’da değildi. Hatta böyle bir Fransız işgal komutanı dahi yoktur,bu tamamen uydurmadır.

    Dedik ya, Fb nin kendi tarihi bile yalanlarla dolanlarla doluyken bizim şanlı tarihimize, özellikle Milli Mücadele döneminde cephelerde destan yazan sultanili öğrencilerinin ve gs futbolcularının yetiştiği ilim irfan yuvasına iftira atmaları son derece olağandır. İstanbul işgal altındayken Kadıköy ve çevresinde İngilizlerle sarmaş dolaş olan dönemin Fb yöneticilerini, Atatürk’e yazdığı mektupta 2İngilizlere teslim olmasını’ öneren Fb başkanının kimler olduğunu ufak bir araştırmayla bile bulabilirsiniz.

    Daha yazılacak çok şey vardır ama şimdilik bunlar da yeter.Cumhuriyet düşmanı , suikastçi Nazım’dan bile bahsetmiyorum bakınız.

    Ancak şunu yazmadan geçemeyeceğim; milli mücadelede destan yazmuş sultanililere SEVİYE atanlar ya cahil ya haindir.

    Önce kendi yalan tarihinize ışık tutun, bu memlekete o dönem ne SEVİYE etmişsiniz bunları görün.

  4. Şimdi üstteki “deniz” arkadaşımızın yorumuna karşılık yazıyorum bu yorumu.
    Louis Franchet d’Espèrey ; Franchet d’Espèrey, İşgal Kuvvetleri Kumandanı olarak tayin olduğu İstanbul’da, 8 Şubat 1919 günü atıyla Galata Caddesi’nde Türk Bayrağı’nın üzerinden geçerek yapmış olduğu sözde gövde gösterisi sonrasında Türk halkının büyük nefretini kazanmıştır. kaynak; wikipedia

    O kadar cahil ve körce yaklaşımlar görüyorum ki bazı arkadaşlardan. Hayretler içerisinde kalmamak mümkün değil. Herşeyi geçtim abi açın interneti yazın adamın adını size binlerce belge dökülsün.

    Fatih Sultan Mehmetin İstanbul’u işgalinden sonra İistanbul’a atıyla girişine ithafen oda sizin camianızın adını aldığı “Galata Caddesi”nde Yüce Bayrağımızı atıyla ezmiştir.

    Gene aynı kaynaklar hatta İngiliz ve Fransız askeri kaynakları aynı süreç içerisinde milli birlik duygusu içerisinde, Fenerbahçe Kulübü’nün Anadolu’ya silah kaçırdığı için kulübe baskın yapıldığınıda söyler.

    Ama tabi sizler için bunların hepsi uydurmadır hatta Kurtuluş Savaşı ve 1. Dünya Savaşı bile aslında hiç olmamıştır değil mi ?

  5. Bununla alakalı kaynak göstermek istiyorum link alttadır.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Louis_Franchet_d'Esp%C3%A8rey

  6. çetin öztürk Says:

    mustafa kemal mektebi sultana karşıydı osmanlı karşıydı ama sunu bilmiyordu osmanlı yok ettti ama torunları hala yaşıyor elbet birgün yıkılıcak putlar

  7. Matteo Says:

    Atatürk’ün her zaman fikirlerine önem verdiği Tevfik Fikret acaba hangi lisenin müdürüydü? Bu yazıyı yazan arkadaştan Dr. Nazım ile ilgili detaylı bir çalışma bekliyorum… Acaba neden asıldı, hangi kulüpte başkanlık yaptığı?

  8. şeref Says:

    fenerbahçe futbol takımını kuran gençler mektebi sultani talebeleri değilmiydi acaba,neyin yarışı bu.her dönem ayrı değerlendirilir.o günleri bugünün mantığı ile yorumlayamazsınız.üstelik unutulmasıl mustafa kemal bir osmanlı subayı o dönemlerde.

  9. Barış Says:

    başkanları Atatürke suikast düzenlemekten asılan, kurucuları saint joseph lisesi öğrencileri olan ve sarı lacivert renkleri bile bu fransız okulundan geldiğinden cahil cühela ötücü kuş olan kanarya taraftarlarına uygun fiyatlı tarih dersi verebilirim.

    • Fenerbahçe taraftarı ders almaz ders verir ( bu söz yabancı gelmemiştir size) kişiler üzerinden değil kurumlar üzerinden tartışmanızı yapınız. Dr.Nazım’ın ise suçu sabit değildir şüphe üzerine Atatürk yalakaları tarafından idamı yapılmıştır Aslan sembolümün Aslan sevenler derneğinden geldiğimi de iddia edersiniz artık siz. Gs lisesin ne mal olduğunu herkes bilir bunun nesini savursunuz bilmem.siz bana neden gs lisesi dışında birinin gs kulübbüne Başkan olamadığını açıkayım önce. Bir avuç derin gs lisesi mezunu adamın elinden kurtarın ha yi halk takımı olum sonra gelin burada gider yapın. Şöyle misyoner okullarını savunanlara hem gıcık olurum hemde cibiliyetinden şüphe ederim.

      • Gun agirmaya baslamisti bogazin uzerine… Yuzbasi butun gece okudugu kitaptan basini kaldirdi cadirin girisinden bogaza dogru bakti bir yil onceki dusman taarruzunu dusundu. Olenleri onlarin geridi biraktiklarini… Yillar sonra bile anlatilacak olan inanilmaz olaylari bir daha yasadi.

        “En on saftakilerin siperlerden hucuma kalkiyorlardi, onlar hucumdayken siperde bekleyenler bes dakika sonra oleceklerini bile bile husu icinde bekliyorlar bilenleri Kuran okuyorlar ve bilmeyenleri dua ediyorlardi. Hucum edenler sehit olunca siperdekiler cikarak hucuma tekrar devam ediyorlardi…” hatirladi.

        Uzaklardan duyulan topcu atesleri arasinda cephenin kan ve barut kokusunu tekrar duydu… O vatanseverlik atesi birden butun benligini sardi ve damarlarinda akti. Yine olsa yine ayni seyi yapacaklardi. Basarili olamamamisti dusman simdi yeni cephelerde yeni kuvvet toplamak pesindeydiler… Biliyordu ki yine basaramayacaklardi.

        Esi Zehra ne yapiyordu su anda acaba bir hafta once gelen son mektubunda kizi Leyla’nin konusmaya basladigini yazmisti. Dogdugundan beri gormemisti Leyla’yi…Kimbilir nasil seker bir seydi. Zehra her mektubunda sana cok benziyor diyordu ama babalik iste merak ediyordu…

        İceri giren yedek subayin topuk selami ile birden daldigi derin dusuncelerden siyrildi.
        – Yedek subay Arif! Musadeniz var mi Kumandanim?
        – Buyrun Arif Bey?
        – Bir maruzatim vardi kumandanim …
        – Nedir?
        – İzniniz olursa iki gunlugune İstanbul’a gidip gelecektim.
        – Hayirdir?
        – Kumandanim malumunuz Galatasaray kulubuyle macimiz var ve ben olmazsam takim sahaya cikamaz ve mac oynanamaz.

        Yuzbasi; boyu normalden biraz uzunca, kisa kesili saclari, kaytan biyiklari, goz cukurlari cokuk, elmacik kemikleri cikik, yuvarlak yuzlu ve cenesinin saginda bir beni olan bu atletik yapidaki gencecik yedek subayinin yuzune bakti. Cok iyi Fransizca bilen ve yuksek muhendislik egitimi almis olan Arif sessiz ve sakin kumandanin verecegi izni bekliyordu.

        Futbol Osmanli icin yeni bir oyundu. Oyunu tam bilen Turk oyuncu bulmak ise cok zordu ozellikle kurulan İstanbul liginde azinliklarin kurdugu yabanci takimlara karsi mucadele ediliyordu. Ancak ozel mektepler de okuyan Turk gencleri bu oyuna cok merak salmisti. Bir cig gibi buyuyen sevgi orduya da bulasmisti. Bahriyeliler arasinda cok sevilen bir spordu futbol. Ordudaki rutbesi yuksek kumandanlarin bu spora destek vermesiyle ve son on yilda cok gelismisti. Ozellikle Talat Pasa’nin 1914 yilinda Progres’in ismini degistirerek Altinordu’yu desteklemesi İstanbul’daki aydinlarin ve saltanat dalkavuklarinin en sevdigi spor dali haline sokmustu futbolu…

        Nitekim herkes cepheye gonderilirken Altinordu’lu futbolcular askerliklerini İstanbul’da yapiyor cepheye gitmiyorlar cuma gunleri esofmanlarini giyip maclara cikiyorlardi cunku Altinordu bir devlet takimiydi. Ne tuhaftir ki devlet takimi olarak gorulen desteklenen Altinordu’nun karsisinda basarisiz oldugu ezildigi tek takim vardi Fenerbahce… Daha onceden kendisine anlatilan (otomobil) Nuri hikayesi geldi aklina,

        “Nuri varlikli bir ailenin cocuguydu ve askere gitmek istememis. Fenerbahce yonetimi ise Nuri’ye “sende herkes gibi dusmanla savasacaksin” demisti. Nuri askerlikten kacamayacagini anlayinca Fenerbahce yonetimini tehdit etmis “Eger biraz daha ustume gelirseniz Altinordu’ya giderim. Ben gidersem bircok kisiyi de beraberimde gotururum” demis. Fenerbahce Baskani Hamit Husnu Bey’de hiddetle masaya yumrugunu vurmus ve ofkelenerek “Haddini bil, Efendi… Fenerbahce’de senin gibi baska bir vatan haini bulamazsin. Cabuk bu kulupten defol..” demisti.

        Ne yazik ki o sene ki sampiyon takimdan 6 futbolcu daha Altinordu’ya gecmis… Ve onlar giderken Fenerbahce Kaptani Galip Kulaksizoglu gidenlere “Ne siz, ne de sizlerin pasalari bu kulubu yikamayacak! Sizler ve sizler gibilerin uc kurusluk menfaate egilen karakterleri ile bu kulup yasayacaksa olsun daha iyi. Agabeylerimiz ve bizler, bu kulubu sizin gibi alcaklara payanda olsun diye kurmadik. Haydi simdi gidin ve askerliklerinizi Altinordu’nun golgesinde, saray masalarinda yapin. Bu vatan bizimdir, Altinordu sizin olsun…” demisti.

        Aklina birden Arif Beyin iceri girmeden once dusundukleri geldi. İci titredi. Sehit dusen askerlerini, silah arkadaslarini dusundukce Fenerbahce Kaptanin soyledikleri anlami ne kadar buyuyordu “…Haydi simdi gidin ve askerliklerinizi Altinordu’nun golgesinde, saray masalarinda yapin. Bu vatan bizimdir, Altinordu sizin olsun…” . Tekrar bakti genc yedek subayinin yuzune demek Canakkale’de 250.000 sehiti futbol sahasinda temsil etmek bu genc cocuga kaldiydi. O sahada oynadigi oyunla belkide cephede kaldigindan cok daha fazlasini yapacakti…

        – Gidebilirsiniz Arif Bey ama pazar gunu vazifenizin basinizda olacaksiniz?
        – Sagolun!
        Arif Bey yine bir topuk selami vererek sevincle tam cadirin disina cikacakti ki…
        – Bir dakika Arif Bey!
        Arif Bey geri dondu.
        – Bundan sonra lutfen mac ile ilgili izin taleplerinizin Fenerbahce Kulupu tarafindan Umum Kumandanliktan alinmasinin uygun olacagi kanaatindeyim…Size her defasinda izin vermek sizde takdir edersiniz ki benim yetkilerim disindadir.
        – Anlasildi efendim dedi ve cadirdan cikti.

        Hemen yola cikmasi lazimdi yol yaklasik at sirtinda bir gunden fazla cekiyordu. Arkadaslarina “Allah’a emanet olun” dedi ve cikti yola. Arif Bey tek basina hic durmaksizin yol aliyordu. Canakkale İstanbul arasi aslinda cok tehlikeli olum kokan bir yoldu. Yolu uzerinde, daglara cikmis eskiyalik yapan, yoldan gelip gecenleri soyan ve can alan asker kacaklarina rastlayabilecegi gibi savastan kacmis dusman askeri artiklarinda rastlayabilirdi. Arada bir atini dinlendirmek ve yemek icin mola veriyor sonra devam ediyordu. Mac sabahi papazin cayirinda olacakti. Uykusuz, at ustunde bir yolculuktan sonra ayni gun maca cikacakti. Bir yerde vatani vardi bir yerde Fenerbahcesi…Ve Arif Beyin ikisine olan buyuk sevdasi…

        1917 yilinin en uzun gecelerinden biriydi nerdeyse butun gece yol almisti artik sabah olmustu. Kusdilindeki beyaz binayi uzaktan gorunce icini garip bir sevinc kaplamisti. Rakip galatasaraydi. Kaptani Galip agabeyde Kirklareli’nden at sirtinda gelmisti. Kucaklastilar ve o sari lacivert 2 numarali formayi ustune giydi. Maca ciktilar. O gun 3-2 yenildi Fenerbahce…Tarih o gunu 1914-1922 yillari arasinda galatasarayin Fenerbahceye karsi aldigi tek galibiyet olarak yazacakti… Arif Bey ustunden 2 numarali formasini cikardi ve Kumandanina soz verdigi gibi 1917 nin en uzun gecesinde tekrar at sirtinda olume meydan okuyarak dustu yine yollara…

        Papazin Cayirindan cepheye, cepheden Papazin Cayirina gidip geliyordu Arif Bey…Uzun yol nedeniyle bazi maclara cikamiyordu. Bu arada 1 nci Dunya Savasi kaybedilmis yurt isgal ediliyordu. Artik Kurtulus Savasi ve Kuva-i Milliye yillari baslamisti.

        1919-1920 sezonu Union Clubun sahasinin dusman topcu birlikleri tarafindan isgali ve daha sonra da sahada tetanoz mikrobunun tesbiti yuzunden yarida kalmistir. İste bu ligin Fenerbahce ilk macini Anadoluhisari İdmanyurdu’yla oynanacaktir. Fenerbahce bu sezon artik Altinordu’nun onunde sampiyon olmak istiyordu. Savas yillarinda yuzbasi olan Arif Bey icin Umum Kumandanligindan izin alinmis hersey hazirdir. Mac saati geldigin de savasin en buhranli donemlerinde formasiicin gunlerce at sirtinda giden tulu tehlikeyi goze alan Arif bey yoktu. Kotu haber hemen yayilir Fenerbahce savunmasinin Canakkale gecilmezi, İstihkam Yuzbasi Emirzade Arif Bey Nigde Bor Ovasinda Sehit dusmustur.

        Hemen tahta bir sandalye getirildi ve santra cizgisinin basladigi yere kondu. Ustune de Arif Beyin 2 numarali formasi… Elinde Altinordu gibi bir takima giderek askerlikten muaf olmak gibi bir imkani varken Sehit Yuzbasi Arif Bey zor olani vatanseverligi secmis ve cepheden maca mactan cepheye at sirtinda vatan savunmasiyla-Fenerbahce savunmasi arasinda mekik dokumustu. Fenerbahce o gun sahada 10 kisiydi ve Anadoluhisari İdmanyurdu’nu tarihinin en farkli skoruyla 11-1 maglup etti. Mac bitimi butun Fenerbahceliler Arifin formasi onunde durdu ve “Ruhun Sad Olsun Arif” dediler. Ertesi gun Sehit Arif Beyin ruhuna okutulan mevlutta klup binasi gelenleri almadi.

        Arif Beyin sehit olusunun Fenerbahceliler uzerinde biraktigi derin yara Fenerbahcenin ve Fenerbahcelinin yuklendigi gorev olmustur. Arif Bey’in sehadetinden tam 1 yil sonra Fenerbahce Kulubu isgal kuvvetleri genel komutani general Harrington tarafindan 70 gun kapatilir. Daha sonra isgal kuvvetleri icin futbolda utanc dolu yillar Fenerbahce icin Turk milletinin onuru ve gururu olma savasi baslar.

        İsgal kuvvetleri ile “50 mac yapmis, bunlardan 41 ni kazanip 4 macta berabere kalmis, sadece 5 macta yenilmistir attigi 193 gole karsilik 47 gol yemistir.” Artik Kurtulus Savasinda Fenerbahce sahada da en on saftadir. Anadoluda ki isgale direnisin sembolu İstanbulda Fenerbahce olur… Tipki Kaptan Galip’in dedigi gibi “Bu vatan bizimdir”…

        Kaynaklar:
        Sehit Arif’in bilgileri 22 websitesi ve 13 kitaptan faydalanilarak teyit edilmistir.
        Bazi bolumlerin alintilari;
        Yalcin DOGAN-Fenerbahce Cumhuriyeti
        Sedat TAYLAN-Biz Fenerbahceliler-1965
        Ali Sami ALKİS-Hurriyet Gazetesi-Temmuz-1992
        Selahattin Duman-Sabah Gazetesi-Agustos-1996

Yorum bırakın